ALİCAN ATAK

Hastane Korkusu

Dört  aya yakın bir süredir yanından bile geçmeye korktuğum hastaneye dayımın yoğun bakım ünitesine yatırılması üzerine gitmek için kararsızlıklar içinde gideyim mi, gitmeyeyim mi deyip geçti .

En sonunda orada çalışan bir arkadaşımdan dayımın durumunu sordum, durumunun iyi olmadığını ve her an entübe olabileceğini söyleyince maske ve eldiven giyerek hastanenin yolunu tuttum .

Eskisi gibi kalabalık değildi hastane ,hastadan çok hasta yakınlarının hastane bahçesindeki bekleyişleri beni şaşırtı.

Herkes korkuyor hastaneye girmeye, Korona günlerini korkuyla yaşıyoruz.

Virüs kapma korkusu, ölme korkusu, hasta olma korkusu, gelecek korkusu, işsiz kalma korkusu, aileme ne olacak korkusu…

Herkesten ve her şeyden korkuyoruz.

Marketten aldığımız makarna paketinden de sokakta üç metre yakınımızdan geçen insandan da…

Bunlar iç içe geçmiş ve birbiriyle bağlantılı korkular.

 Hasta olmaktan korkmayı hemen takip eden korku ise “hastaneye gitme korkusu.” Bugünlerde hiç kimse hasta olmak istemiyor çünkü hastaneye gitmekten de korkuyoruz. Kalp ağrısı, bel tutulması, böbrek taşı vs. Hastalığın hiçbir önemi yok çünkü tüm hastalıklar hastaneye açılıyor ve hastaneye gidip “Covid-19 bulaşması” hepimizi korkutuyor. İster devlet hastanesi ister özel hastane olsun. Bölge devlet hastanesi pandemi hastanesine dönüşmesi ve siz uysanız bile başkalarının kurallara tam uymayacağı endişesinin büyük payı var.

Ama bazen ne kadar kaçınsanız da bazı korkularınız ile yüzleşmeniz gerekiyor.

Benim hastaneye gitmek zorunda kalmamız gibi.

 Benim bir aydır, dayımın rahatsızlığından dolayı hastanede yatması ve en sonunda entübe olmasından dolayı aylardır gitmediğim hastanenin yolunu tuttum en sonunda.

Tüm riskleri göze alıp, maskemi takıp, kolonyayı cebime atıp, sabahın erken bir saatinde hastanenin kapısına dayandım. Sadece hastane kapısından bile girmek yeterince beni ürpertti.

O an hasta ziyaretine benden başka gelen olmadığı için asansöre binmeden, merdivenlerin tırabzanlarına dokunmadan üst kata çıkıp doktorla konuşmak istedim ama olmadı.

Hemen hastanenin içinden çıkıp bahçede bulunan akrabaların yanına gittim .

Ben çok doktora giden bir insan olsam da kendim rahatsızlığım nedeniyle profesyonel hastayım ve ilk defa bu kadar sessiz bir hastane gördüm. Her yaştan hasta vardı ama maskelerinin ardından hiçbiri konuşmuyordu.

Oysa ki bahçede “Siz ne zaman geldiniz ilk”, “Geçmiş olsun neyiniz var” ile sohbetler mutlaka açılırdı.

Burada sohbet bir yana mesafeler açılabildiği kadar açılmıştı ve yüzlerdeki endişeyi görebiliyordunuz.

Herkes birbirine şüphe ile bakmaya başlıyor bu süreçte

Yarım günlük hastane macerası gösterdi ki (macera diyorum zira geçmiş olsun için arayan arkadaşlarıma göre hastaneye gitmek büyük cesaret işiydi) insanları hastalıktan önce hastalığın, hastanenin korkusu bitiriyor…

Sanırım çok acil olmadıkça ya da bıçak kemiğe dayanmadıkça hastaneye gitmemek koronavirüsten korunmanın en iyi yollarından birisi.

Ama ya hastalık belirtileri kuvvetli ise?

O zaman da bizim rahatladığımız gibi rahatlamanın, doğru ilaçlarla kısa sürede iyileşmeye başlamanın yolu doktora gitmek.

İçinden çıkılmaz bir ikilem. Anlaşılan o ki beden ve ruh sağlığımızı koruyabilmek bu ikilemde doğru kararı verebilmekten geçiyor.

Zor, çok zor karar

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri