PROF. DR. ŞEMSETTİN DURSUN

AKIL VE AHLAK İLİŞKİSİ ÜZERİNE

Ahlak, “İnsanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü” şeklinde tanımlanır.

 

İhsan Fazlıoğlu, “Nasıl ki, ibadetin sahih olabilmesi için temizlik/taharet zorunlu ise, bilginin de sahih olabilmesi için aklın temiz/tahir olması gerekir. Aklın tahareti ise, ahlaktır” diyerek, akıl-ahlak arasındaki ilişkiyi ve koordinasyonunu veciz bir şekilde açıklamaktadır. Zira bilginin, bilimin merkezi olan aklın temiz olması gerekir ki, aklın ürettiği bilim ve bilgi, temiz, sahih ve güvenilir olsun. Eğer akıl, kirlenmemiş, saf ve temiz ise, davranışlarımızın, eylemlerimizin tümü demek olan ahlakımız da ona göre sahih, iyi ve olgun olur.

Ahlak, insanın varlık dünyasındaki varoluşunu hem anlamlandırır hem de temellendirir; zira ahlak, insanı “beşer” seviyesinden alıp, “Âdem” seviyesine çıkarmayı görev bilen bir karakteristik özelliğe sahiptir.

Akıl, “Nasıl düşünmeliyim?” sorusunun cevabını ararken; Ahlak, “Nasıl yaşamalıyım?” sorusunun cevabını arar. Düşünme ve yaşama arasında bir düzen ve ahenk olmalı, paradoks/çelişki olmamalı. Aynı zamanda akıl, “doğru-yanlış” arasındaki ayırımı analiz edip, doğruluk yönünde bizleri yönlendirirken; ahlak ise, “iyi-kötü” arasındaki ilişkiyi irdeler ve iyilik yolunda yol almamız gerektiğini ifade eder. Bütüncül bir yaklaşımla yaklaştığımızda akıl ve ahlak, her biri yek diğerinin mütemmim cüzü hükmündedir. Burada hem aklımızın bizlere gösterdiği “doğru” istikameti takip etmeli, hem de Ahlakın bizlere tavsiye ettiği “iyilik” yolunda yol almamız gerektiği açıktır. Akıl ve ahlak birbirlerinin rakibi değil, tamamlayıcı unsurlarıdır.

Aklın ürettiği bilgi eğer ahlaktan yoksun olursa, karakter ve şahsiyet oluşmaz. Eğer bilgi ve bilinçten yoksun bir ahlak anlayışı olursa, hiç kuşkusuz problem üretir. 

 

İbrahim Kalın, “Akıl hem keşfeden hem kesbeden hem de inşa eden bir işleve sahiptir. Yani hem kendi dışındaki eşyanın hakikatini keşfeder, ortaya çıkartır; hem empirik tecrübe vasıtasıyla fizik alem hakkında bilgi sahibi olur hem de soyut kavramlar arasında irtibat kurmak suretiyle kavramsal bilgi inşa eder. Bu üç fonksiyon da insanın varlıkla aklı-makul ve anlam- yüklü bir ilişki içerisine girmesini ifade eder.” diyerek aklın farklı fonksiyonlarını ve aralarındaki uyumu ortaya koymaktadır. Aklın bu fonksiyonları arasında yakın bir ilişki, ahenk ve uyum vardır. Zihinsel fonksiyonların gelişiminde bu ahenk ve uyum, oldukça önemlidir.

 

İbn-i Rüşt, “Akıl ve nakil süt kardeştirler” der. Bu iki süt kardeş olan akıl ve nakil aynı kaynaktan beslenirler. Bu durumda nakil, Vahiy olduğuna göre; fesada uğramamış, bozulmamış saf ve sahih akıl da vahiydir. Aklımıza mukayyed olalım. Aklımızın ürettiği bilgiyle, davranışlarımızın bütünü demek olan ahlakı birlikte eşgüdüm ve ahenk içinde yaşarsak, anlamlı bir hayatı yaşamış oluruz. Anlamlı bir hayatı yaşamak, hayatın tüm safhalarını, tüm evrelerini, yaratılışa uygun tarzda yaşamak demektir. Hayatın her safhası güzeldir. Çocukluğumuzu yaşarken onun masumiyetinin farkında olmak, gençliğimizi yaşarken onun zarafetini dolu-dolu yaşamak, olgunluğumuzu yaşarken kararlılığımızın farkında olmak ve ihtiyarlığımızı yaşarken ihtiyarlığın; “Seçkin, seçilmiş” demek olduğunun bilinciyle, bilgeliğini yaşamak, hayatı anlamlı kılar.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri