SEYHAN SİNCAR

KENTSEL DÖNÜŞÜME DOĞRU YAKLAŞIM NASIL MI OLMALI?

Kentsel dönüşüm, kentlerde mevcut yapı stokunun yenilenmesi ve modernleştirilmesi için yapılan bir planlama ve uygulama sürecidir. Ancak, kentsel dönüşümün önünde birçok engel bulunmaktadır. İşte bu engellerden bazıları:

 

Mülkiyet Sorunları: Kentsel dönüşüm sürecinde, mülkiyet sorunları en büyük engellerden biridir. Eski binaların çoğu, birden fazla mülk sahibinin ortak malıdır ve bu durum dönüşümün hızını ve başarısını etkileyebilir.

 

Finansman Sorunları: Kentsel dönüşüm projeleri büyük maddi kaynak gerektirir. Bu nedenle, finansman sorunları, projelerin gerçekleştirilmesinde önemli bir engel olabilir.

 

Yer Değiştirme Sorunları: Kentsel dönüşüm projeleri, binaların yıkılması ve yenilerinin inşa edilmesiyle gerçekleştirilir. Bu nedenle, yer değiştirme sorunları da kentsel dönüşümün önündeki engellerden biridir.

 

Hukuki Sorunlar: Kentsel dönüşüm sürecinde, hukuki sorunlar da önemli bir engel olabilir. Mevcut yasal düzenlemeler, uygulama sürecinde bazı sorunları yaratabilir ve projelerin gecikmesine neden olabilir.

 

Toplumsal Sorunlar: Kentsel dönüşüm projeleri, genellikle varoş bölgelerinde gerçekleştirilir ve bu nedenle toplumsal sorunlarla karşılaşılabilir. Yerinden edilme, sosyal kaygılar, mahalle dokusunun kaybı ve yerel kültürün yok olması gibi sorunlar, toplumsal kabulü ve projelerin başarısını etkileyebilir.

 

Bürokratik Sorunlar: Kentsel dönüşüm süreci, birçok kurum ve kuruluşun işbirliği ile gerçekleştirilir. Bürokratik süreçlerin yavaş ilerlemesi, projelerin gecikmesine neden olabilir ve süreci uzatabilir.

 

Bu engellerin varlığı, kentsel dönüşüm sürecinin başarıya ulaşmasını ve kentsel alanların yenilenmesini zorlaştırabilir. Ancak, bu engellerin farkında olmak ve uygun politika ve stratejiler geliştirmek, kentsel dönüşüm projelerinin daha etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlayabilir.

 

Çevre Düzeni Planı (ÇDP) ve Aşamaları

 

Çevre Düzeni Planı (ÇDP), Türkiye’de belirli bir planlama bölgesinin özellikleri, mevcut durumu, potansiyelleri, gelişim trendleri, kullanım ve koruma amaçları ile çevresel ve sosyo-ekonomik koşulları dikkate alarak hazırlanır. Plan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen bir süreçte oluşturulur ve ilgili mevzuata ve planlama prensiplerine uygun olarak yapılır.

 

Çevre Düzeni Planı hazırlama süreci

 

İlk olarak, planlama bölgesinin detaylı bir analizi yapılır. Bu analizde, bölgenin coğrafi, sosyo-ekonomik, kültürel ve çevresel özellikleri incelenir. Daha sonra, bölgenin potansiyelleri, ihtiyaçları ve öncelikleri belirlenir. Bu aşamada, halkın, sivil toplum örgütlerinin ve diğer paydaşların görüşleri de alınır.

 

Çevre Düzeni Planı hazırlama sürecinin ikinci aşamasında, stratejik amaçlar belirlenir. Planlama bölgesinin özellikleri, potansiyelleri, ihtiyaçları ve öncelikleri dikkate alınarak, çevre koruma, yerleşim yerleri, ulaşım, tarım, sanayi, turizm, enerji ve diğer konulara ilişkin politika, strateji ve eylemler belirlenir. Bu amaçlar, planlama bölgesinin gelecekteki kullanımı ve gelişimi için yol haritasını oluşturur.

 

Çevre Düzeni Planı hazırlama sürecinin üçüncü aşamasında, politika, strateji ve eylemlerin belirlendiği bir dizi çalıştay düzenlenir. Bu çalıştaylarda, ilgili bakanlıklar, valilikler, belediyeler, özel sektör temsilcileri, üniversiteler ve uzmanlar gibi çeşitli paydaşlar görüşlerini sunarlar. Bu süreçte, paydaşların katılımı ve görüşleri son derece önemlidir.

 

Çevre Düzeni Planı hazırlama süreci, son aşamada planın hazırlanmasıyla tamamlanır. Planlama bölgesinin özellikleri, potansiyelleri, ihtiyaçları ve öncelikleri dikkate alınarak, politika, strateji ve eylemler detaylandırılır. Hazırlanan plan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanır ve uygulanır.

 

Çevre Düzeni Planı hazırlama sürecinde, tüm paydaşların katılımı ve görüşleri önemlidir, çünkü ÇDP, bir bölgenin geleceğini belirler.

 

Deprem sonrası yeni yapılacak imar planlarında aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi önemlidir:

 

Deprem bölgesinde yapıların dayanıklılığı ve yapı malzemelerinin kalitesi artırılmalıdır. Bu, deprem sırasında yapıların hasar görmemesi ve insanların hayatını kurtarması için önemlidir.

Yapıların zemine uygun şekilde inşa edilmesi gerekmektedir. Deprem bölgesindeki zemin koşulları dikkate alınarak yapıların zemin etüdü yapılmalı ve zemin uygun hale getirilmelidir.

Açık ve yeşil alanların planlanması, deprem sonrası yapılaşmanın yoğunluğunu azaltır ve insanların can güvenliği için kaçış yolları sağlar.

Yeni yapıların, deprem sonrası yeniden inşa edilecek alanlarda birbirlerine yakın olmamaları ve aralarında yeterli mesafe bırakılması, deprem riskini azaltır.

Deprem sonrası yeni yapıların tasarımında, deprem güçlendirme yöntemleri kullanılmalıdır. Bu yöntemler, yapıların dayanıklılığını artıracak ve deprem sonrası yıkılmalarını engelleyecektir.

Binaların, deprem sonrası yeniden inşa edilecek alanlarda arsa payı ve kat yüksekliği sınırlandırılmalıdır. Bu, alanların yoğunlaşmasını azaltacak ve insanların hayatını koruyacaktır.

Yapılacak imar planlarında, deprem sonrası acil müdahale ekipleri, yangın söndürme araçları ve ambulansların erişimini sağlamak için yollar, park alanları ve yeşil alanlar planlanmalıdır.

Bu öneriler, deprem sonrası yeni yapılacak imar planlarının güvenli ve sürdürülebilir olmasına yardımcı olabilir.

 

Kent Mimarisi ( Yatay-Dikey )

 

Yatay mimari ve dikey mimari, farklı mimari yaklaşımlar olup kentsel dönüşüm sürecinde tercih edilebilirler. Hangi mimari yaklaşımın seçileceği, yapıların yer aldığı bölge, çevresel faktörler, nüfus yoğunluğu, arazi maliyeti, yapı malzemesi maliyetleri ve teknik imkânlar gibi pek çok faktöre bağlıdır.

 

Dikey mimari, yüksek katlı binaların inşası ile karakterize edilir. Bu yaklaşım, kentsel alanların yüksek nüfus yoğunluğu ve sınırlı arazi kaynaklarına sahip olduğu durumlarda tercih edilir. Yüksek katlı binalar, daha az arazi kullanımı ile daha fazla nüfus barındırabilirler. Ancak, dikey mimari yaklaşımı uygularken, gölgeleme, hava kirliliği, yangın ve deprem gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır.

 

Yatay mimari ise, daha az katlı binaların ve açık alanların inşası ile karakterize edilir. Bu yaklaşım, kentsel alanların daha geniş arazi kullanımına sahip olduğu durumlarda ve yeşil alanların artırılması hedeflendiğinde tercih edilir. Yatay mimari, daha az gölgeleme ve daha iyi hava kalitesi sağlar. Ancak, yatay mimari yaklaşımı uygularken, daha fazla arazi kullanımı gerektiğinden ve daha büyük alanlarda inşa edildiğinden, yapım maliyetleri daha yüksek olabilir.

 

Kentsel dönüşüm yatay mimari ile mümkündür. Kentsel dönüşüm sürecinde, var olan dikey yapı stoku yerine yatay mimari yaklaşımı tercih edilerek, yerleşim yerlerinin daha verimli kullanılması ve yeşil alanların artırılması hedeflenir.

 

Yatay mimari, dikey yapılardan farklı olarak daha geniş bir alana yayılır ve çevreye daha az gölge düşürür. Bu da, kentsel alanlarda daha fazla güneş ışığı ve daha az hava kirliliği anlamına gelir. Ayrıca, yatay mimari yaklaşımı, binalar arasındaki mesafeyi artırarak, yangın, deprem gibi afetlerde oluşacak zararları da minimize eder.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri