DR.MEHMET NAİM BOZ

ÖZÜR DİLERİM ÖĞRETMENİM GEÇ KALDIM!

Medine-i Münevvere ’de üniversiteyi bitirip, Mekke-i Mükerreme de tünel projelerinde yöneticiliğe başlamıştım. 1992 yılında rahmetli Prof. Dr. Necmeddin Erbakan hocamızın tavsiyesi üzerine kutsal görev öğretmenliğe müracaat edip tekrar yurt dışına görevime dönüş yapmıştım.

 

 Yurt dışında yoğun iş temposuyla birlikte sosyal faaliyetlerde,  hayır işlerinde bulunmayı ihmal etmemeye gayret ediyordum. Mesela Suudi Arabistan’daki T.C.  Cidde Başkonsolosluğu bünyesindeki bugünkü okulun yerinin alınışı, o gün için patlak veren Bosna savaşına binaen yardım kampanyasındaki faaliyetlerimiz ve derken bilge adam Aliya İzzetbegoviç Cidde’ye resmi davet edilişi... O davette biz de hazır bulunmuştuk. O, konuşmalarının birinde; “Yeryüzünün iyi bir öğretmeni olmak için gökyüzünün iyi bir öğrencisi olmak gerek” demişti. Sanki bana öğretmenliğe başla der gibiydi. 

1993 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kabul onayım gelince hiç düşünmeden karar verip ülkeme döndüm. İlk görev yerim Giresun ili Keşap ilçesi İmam-Hatip Lisesi  idi. Öğretmenliğimin ilk günleriydi. Bir gün ilk dersim 6. sınıflara idi. Ders başladıktan 10-15 dakika sonra bir öğrenci, heyecan ve ter içinde sınıf kapısını çalıp içeri girdi, tedirgindi. Dudaklarından bir şeyler dökülecek, yıllardır sırtında taşıdığı sorumluluklarını omuzundan bırakıp konuşmaya çalışacak gibiydi; ancak “özür dilerim öğretmenim geç kaldım!” sözünü tamamlamadan sınıf gülmeye başladı. Daha öğrenciye gecikme sebebini soramadan sınıftaki öğrenciler “hocam, bu her gün geç kalıyor” dedi. “Her gün geç kalıyor” sözü masamdan kalkıp bir şey sormama fırsat bırakmamıştı.  

Bir anlık, çocukluk yıllarım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Sanki daha dün okul sıralarındaydım. Yokluk içinde, bizden önceki arkadaşlardan kalan yırtık, çizik kitaplar, defalarca yazılıp silinmiş sayfaları kapkara defterler, el ile dokunmuş çoban torbasının içine yerleştirilen araç gereçlerimiz ve öğlen paydosu dinlenmesindeki yemeğimiz olan haşlanmış yumurta ve tandır ekmeği…

 Evin okula uzaklığı, bize zamanı belirleyen bir kavramın (saatin) olmayışı, çamurlu yollar, okul yolu üzerinde evi olan arkadaşları bekleyip beraber gidişimiz, dünden yarım kalan muhabbetler ve derken okul kapısında geç kalışımız… 

Okulun kapısında ellerinde sopalarla bekleyen nöbetçi öğretmen ve müdür ( Azrail lakaplı rahmetli Salih hoca) … Geç kalanlara, soğuktan titreyen o minik ellere sorgusuz ve sualsiz konan sopalar… Keşke o dönemlerde dayak atmak yerine o minik yüreklere şefkat ve merhametle dokunsalardı. 

Bir anlık bu hayalden sonra kendime gelince sınıftaki öğrencilerin bir bana bir de arkadaşlarına bakıp tepkimi beklediklerini gördüm. Sanki donmuş gibiydiler. Hiç sesleri çıkmıyordu.  Geç gelen öğrenciye doğru yaklaşınca hiçbir şey demediğim halde öğrenci, geçmişten gelen alışkanlık olacak ki elini açıp bana doğru uzattı. Elini uzatıp dayak yemeğe o kadar alışmış ki elimde sopanın olmadığını bile fark etmemişti.

 Beklediğinin tam tersine ona kızmadan “otur oğlum, bir daha geç kalma, teneffüste de beni gör” dedim ve derse başladım. Başladım başlamasına ama beynimde fırtınalar kopuyordu, neden her gün geç kalıyor acaba diye düşünüyordum. Bu yaklaşımıma sınıftaki öğrenciler çok şaşırdı. Sınıf, sanki iki haftadır derslerine girdiğim sınıf değildi. Âdeta büyülenmiş gibiydiler, sesleri sedaları çıkmıyordu. 

Geç kalan öğrenciyle teneffüste konuştuk. Babası öleli birkaç ay olmuş. Annesi her gün erkenden tarla, bahçe (fındık)  işlerine gidiyormuş. O da 3. sınıfa giden kardeşini uyandırıp üstünü başını çantasını hazırlayayım derken okula hep geç kalıyormuş. 

İşte tam burada kutsal öğretmenlik mesleğinin hakkını vermek gerekiyor. Sermayemiz, insan ve eğitilmeye muhtaç melek ruhlu tertemiz yürekler. Evet, “yeryüzünün iyi bir öğretmeni olmak için gökyüzünün iyi bir öğrencisi olmak gerek.” Öğrencileri merhamet ve şefkatle terbiye etmek, onlara kol kanat germek gerek.

 Öğretmen;  öğrencisini iyi tanıması, birçok yetim, öksüz ve muhtaç öğrencinin farkına varması gerek. Kim bilir belki de bu öğrencim, öğretmenliğime yol çizmemde büyük etkisi olmuştur. Öğretmenliğimin ilerleyen yıllarında yetim projelerinde aktif olmamın ilk kıvılcımı belki de bu sebep oldu.  

İki yıla yakın Keşap’ta görev yaptıktan sonra Bursa ili Gemlik ilçesi İmam-Hatip Lisesi’ne (Öğrencilik yaptığım okuluma)   tayin oldum. Bir kaç yıl çalıştıktan sonra Gemlik’te yeni açılan, kenarda kalmış okulların birinde göreve başlamıştım. Okulun bahçesi yoktu, yolları çamurluydu. Okulun imkânları kısıtlıydı. O günkü şartlarda diğer okullar sanki davranış bozukluğunu gösteren tüm öğrencilerini bu okula yönlendirmişlerdi. Disiplini sağlamak açısından biraz sert öğretmen rolünü oynamıştık. Birçok öğrencinin yaramaz oldukları kadar sevgiye ihtiyaçları olduğunu yüreğimin derinliklerinde hissetmiştim. Yüreklerine biraz dokundun mu, biraz sevgi verdin mi, hemen değişir etrafında pervane olurlardı.

Bu okulda birkaç yılım geçmişti. Bir gün Türkçe öğretmeni ( Rahmetli Kerime hoca) sınıflarda anket yapmıştı. Sorulardan biri en çok korktuğunuz öğretmen kim? Bir başka soru ise en çok sevdiğiniz öğretmen kim? Çok ilginçti bu iki soruya da tüm öğrenciler  % 100 beni ( Naim Hoca’yı) yazınca ders öğretmeni şaşkınlığını gizleyememişti. “Hocam, bu nasıl olur? En çok korktukları siz, en çok sevdikleri siz anlayamadım şaşırdım” sorusuna cevaben: “hocam, bu da meslek sırrı” demiştim. 

Evet, işte o sır, “yeryüzünün iyi bir öğretmeni olmak için gökyüzünün iyi bir öğrencisi olmak gerek.” sözünde saklıydı.

İlerleyen yıllarda Uludağ Üniversitesi’nin Gemlik yerleşkesindeki caminin temel atma törenine davet edilmiştim. Tören sonrası topluluğun içinden otuz yaşlarında biri, hocam diye bana doğru gelip hal hatır sorduktan sonra yüksek sesle “hocam, sizi asla unutamam. Ömrümde aldığım tek 100 puan sizin dersinizdi. Sınavda yüz puan alan her öğrenciye çikolata veriyordunuz. Sizi ve o çikolatanın tadını unutmam mümkün değil” dedi. 

Doğrusu o ortamda mesleğimle bir kez daha gurur duydum. Ne demiş şair “Tohum saç, bitmezse toprak utansın.” Tohumu iyi ekerseniz, meyvesi iyi olur. Önce yüreğine ve sosyal hayatına dokunacaksınız, sonra aklına bilgiyi yollayıp eğiteceksiniz.

 

Eğitimci mesleğimi hiçbir meslekle değişmeyeceğime binlerce öğrencim şahittir. Sınıf kapılarını açtığım her gün, benim için 24 Kasım öğretmenler günü o gündür. 

 Bu aşk, bu sevgi, bu ilgiden olacak ki Rabbime şükürler olsun 24 Kasım 2022 yılında Bursa ili ve tüm ilçelerinde yılın fark atan öğretmeni olarak birinci seçilip, Ankara’da Cumhurbaşkanımızın konuğu olduk. 

Bu münasebetle; yeryüzünün iyi bir öğretmeni ve gökyüzünün iyi bir öğrencisi olan tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu ve mutlu olsun… 

Selam ve dua ile…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri