- 19 Kasim 2024 - BİR ŞEHRE ZULMETMEK
- 10 Kasim 2024 - FAKİRLİK NE KIYMETLİYMİŞ
- 31 Ekim 2024 - Karamsar değilim, kararsızlardan uzak duruyorum
- 15 Mayis 2024 - Ne gidesim var, ne kalasım
- 01 Mart 2024 - Çöp kovalarındaki civciv ölüleri
- 08 Subat 2024 - SAKLAMA SANATI
- 16 Ocak 2023 - BÖCEK KOROSU
- 04 Kasim 2021 - Gel de üzülme, sıkıntı etme
- 13 Ekim 2021 - Güvercinler aç kalmasın
- 06 Ekim 2021 - Sonra Sattılar Bizi !
- 17 Agustos 2021 - Allah bir gün bile seni utandırmasın
- 11 Agustos 2021 - Ne zaman bir insana içim kaynasa
- 09 Haziran 2021 - ÜÇÜNCÜ OLDUK
- 19 Mayis 2021 - Boş ver dünyayı sen de gelsene

SELÇUK ÖZYURT
Çakallar ve domuzlar
En çok duyduğum ses, çakal sesi olmuştur
Yirmi iki yaşına kadar, Doğu Karadeniz’de yaşadım…
Burada insan sesinden sonra en çok duyduğum ses, çakal sesi olmuştur...
Aklımın kestiği altı yaşından beri bu sesi defalarca duydum.
Buna rağmen avazı çıktığı kadar bağıran bu çakalları bir defa bile
görme şansına sahip olamadım.
- Tesadüfen de olsa hiç mi göremedin?
Diye soracak olursanız, hafızamı şöyle zorlayıp ufak tefek bir
şeyler hatırlıyorum.
Seksenli yılların başıydı.
Babam öldüğü için, köye yeni geldiğimiz yılın sonuydu…
Fındık bahçelerinin içinde, bir odun kütüğünün üzerinde oturuyordum…
Amcamın çocukları, arazinin içindeki kızılağaçların dallarını
buduyorlardı…
Bizim oralar yamaç olduğu için
her arazinin ille de bir aşağısı vardır.
Baş tarafı dediğimiz yerler, köyün yoluna ya da evlerimize yakın olan taraflardır… Evlerimizin altı fındık bahçeleri ile kaplıdır.
Geçmiş yıllarda aile büyükleri tarafından mı yetiştirilmiş, yoksa
kendiliğinden mi oluşmuş bilemiyorum. Elma, armut, incir, erik,
dut, kiraz ağaçları da bahçede mevcuttu.
Çocukça düşüncelere dalmışken, yanımdan şimşek hızında bir
şey geçti... Köpeğe benzettim ama çok hızlı koştuğu için
bir anda gözümün önünden kayboldu. Az bir zaman sonra
mahallenin köpekleri, yanımdan koşarak aşağıya doğru koşuyorlardı.
Peşlerinden köyümüzün avcı büyükleri geldi…
Nefesleri kesilmiş vaziyette yanıma gelip yere çömeldiler. İçlerinden heybetli bir görünümü olan İdris Abi bana seslendi:
- Görmedin mi?
- Neyi görmedim mi?
- Çakal! Çakalı… çakalı görmedin mi?
- Ne çakalı? Burdan aşağı sizin köpekler koşuyordu.
- Onlardan önce koşanı görmedin mi?
- Gördüm ama çok hızlı koşuyorlardı. Bir şey seçemedim.
Biraz sonra aşağıya doğru koşan köpekler yavaş adımlarla
yukarı doğru dönüyorlardı. Meğer benim ilk gördüğüm çakalmış. Ne bileyim ben.
Öylesine geldi gitti hayvan… Görüp göreceğim de buydu zaten. Bazı arkadaşlarım çaylıklara çay toplamaya gittikleri zaman,
çakal sürüleriyle karşılaştıklarını söylerlerdi. Bu konudaki söylentiler hiç bitmezdi:
- Falancı iki çakal vurmuş, postunu satmış.
- Filan’ın tavuğunu çakal yemiş.
Falan filan…
Ben o kadar belalı bir insan mıyım ki, çakal bana bir türlü
görünmedi.
Bazen amcamın çocuğu Yaşar’la ava giderdik
Bazen amcamın çocuğu Yaşar’la ava giderdik…
Ben orta okula gittiğim yıllarda, o liseye gidiyordu.
Bir de köpeği vardı.
Okul çıkışlarında tekli av tüfeğini alır, meşeliklere ve çay bahçelerinin çok olduğu arazilere giderdik. Ben arazinin başına çıkar
elimdeki sopayla çaylara vurup güya çakalları kaçırmaya çalışırdım.
Yaşar arazinin aşağı taraflarında bir yerlerde mevzi alıp, çaylığın içinden çıkacak çakalı vurmaya çalışırdı. Ben çaylıkların içinde
debelenirken, bir iki mermi sesi duyardım.
Sonra hemen Yaşar’ın yanına gidip, heyecanla sorardım:
- Ne oldu vuramadın mı?
Yaşar’ın cevapları her zaman birbirinden farklı olurdu:
- Attım ama vuramadım.
- Yanımdan geçti.
- Önüme ağaç çıktı.
- Hayvan çok hızlıydı.
- Tutturamadım.
Vuramamanın nedenleri çoktur anlayacağınız. Yıllar sonra bir
avda beş on domuz vurduklarını biliyorum.
Çakalların sesi mahalleyi ayağa kaldırırdı
Bu sırada çakal sesleri daha yakından duyulmaya başladı…
Dedim bu böyle olmayacak, yeni stratejiler geliştirmeye başladım… Kendi kendime yöntemler arıyordum:
- Bari evin balkonunda saklanayım…
- Belki gecenin karanlığında tavuk kümesine dadanırlar.
Çakalların sesi mahalleyi ayağa kaldırırdı, ama ben yine o
hayvan oğlu hayvanı göremezdim
Çakalları yakından görenlere derdim:
- Bu hayvan nasıl bir canlıdır? Ne yer, ne içer?
Herkes çakalın köpeğe benzediğini söylerdi.
Hayvanat bahçesinde bir tek namussuz çakal yoktu
İzmir’e asker olarak gittiğim ilk gün birliğime teslim olmadan
önce, hemen hayvanat bahçesine gittim…
Hayvanat bahçesinin içinde, domuzu, ayısı, fili, kaplanı, kurdu
ve aklına hangi hayvan geliyorsa hepsi vardı.
Ama bir tek namussuz çakal yoktu. Sonra İstanbul Gülhane Parkı’ndaki hayvanat bahçesini gezdim.
Gülhane Parkı’nda da göremedim kendisini.
Bu hayvanı televizyonlardaki belgeseller hariç, bir yerde ne
gördüm ne de daha görmek istiyorum.
Şeytan görsün yüzünü.
Çakallar azalınca domuzlar çoğalmış
Bir yılbaşı gecesi, babaannemin ölümü nedeniyle tam on iki
yıl aradan sonra köyüme dönmüştüm. Eve baş sağlığına gelen
insanlar dağıldıktan sonra sigara içmek için amcamların evinin
balkonuna çıktım.
Bir müddet etrafı dinledim… Maksadım çakal sesi duymak.
Ama çakalların bağırtılarını pek duymadım.
Köyde kalan ağabeylerimizin dediğine göre nesilleri eskiye
nazaran çok azalmış…
Çakallar azalınca domuzlar çoğalmış…
Çakallar domuz yavrularını yedikleri için domuzun nesli aşırı
çoğalmazdı.
Doğanın dengesini bozarsan eğer,
sonuçlarına da katlanmak zorundasın.
Şimdi köylüler domuzlardan yaka silkiyor… Ne tarla kalmış ne
de bahçe. Domuz sürüsü bir yerden geçti mi, her yeri dümdüz
ediyor.
Bir gece büyük bir gürültüyle uyandım
On beş yıl köyde tavuk baktım…
Hiçbir tavuğumu çakal yemedi…
Bir gece büyük bir gürültüyle uyandım…
Ses, evin altındaki kümesten geliyordu. Çabucak aşağı indim. El feneri ile tavukları kontrol ettim. Bir de ne göreyim,
tavuklarımdan birini gelincik öldürmüş. Hayvanı boğmuş.
Öldürülen tavuk, kanlar içinde yerde yatıyordu...
Diğer tavuklarım korkudan tir tir olmuşlardı. Hayvanlar bu
olaydan sonra uzun bir süre yumurtlamadılar.
Moralleri bozulmuştu.
Ben Ziraattan civciv olarak alıp büyük bir emekle baktığım tavuklarımdan birini gelinciğe kurban vermiştim.
Halen daha o ölen tavuğumu unutamam.
Çakallar olmasa ormanlara leş kokusundan girilmez
Tilki gibi zeki olan çakallara, aslanlar bile pek saldırmaz…
Çünkü çevrede olan artık etleri yiyerek çevreyi temiz tutarlar.
Dağlar da vurulup bırakılan domuzları veya başka bir şekilde telef
olmuş canlıları insanlar yemiyor.
Çakal ve benzeri yırtıcı hayvanlar olmasa ormanlara leş kokusundan girilmez herhalde.
Doğanın dengesi günden güne bozuluyor…
Benim anlattığım ufak bir hadise.
Sizin belki de ne tespitleriniz vardır. Herkes gördüğünü ifade
etmeye çalışıyor. Ama inanın tek suçlu insanlardır. Birbirini yiyen
hayvanlar değil.
Tok olan hayvan bile, canlılara zarar vermiyor.
Boş yere doğaya zarar vermiyor.
Oysa insanlar neler yapıyor neler!
Henüz Yorum yok