- 15 Mayis 2024 - Ne gidesim var, ne kalasım
- 29 Subat 2024 - Çöp kovalarındaki civciv ölüleri
- 08 Subat 2024 - SAKLAMA SANATI
- 16 Ocak 2023 - BÖCEK KOROSU
- 22 Kasim 2021 - Çakallar ve domuzlar
- 04 Kasim 2021 - Gel de üzülme, sıkıntı etme
- 13 Ekim 2021 - Güvercinler aç kalmasın
- 06 Ekim 2021 - Sonra Sattılar Bizi !
- 17 Agustos 2021 - Allah bir gün bile seni utandırmasın
- 11 Agustos 2021 - Ne zaman bir insana içim kaynasa
- 09 Haziran 2021 - ÜÇÜNCÜ OLDUK
SELÇUK ÖZYURT
Boş ver dünyayı sen de gelsene
Yazar Selçuk Özyurt Kaleminden Hikayeler...
Konfeksiyon mağazası vardı Yeşildirek’te
Genelde sabahları aynı otobüse binerdik…
Durakta karşılaştığımız her sabah, otobüs gelene kadar işlerden konuşurduk. O bana nazaran daha yoğun uğraş içindeydi.
Konfeksiyon mağazası vardı Eminönü Yeşildirek’te.
Osman Abi, hayata dair hiç umutlu konuşmazdı…
İşleri muntazam yapmanın, para kazanmanın ve çokça çalışmanın gerekliliğini ama dünya işlerinin hep boş olduğunu
söylerdi.
Genelde o benden çok konuşur, sormadığım soruları da kendine sormuş gibi cevap verirdi. Ben konuyu kıştan açsam, o milli
takımın kötü gidişatına yorumlar yapardı.
Ben de onu çoğu zaman dinler gibi yapardım.
Bazen yaşama sevinciyle dolu, bazen konuşkan ama hep
umutsuzdu. Onun övdüğü değerleri sen de övmeye kalksan,
kendi anlattıklarını da çürütmeye kalkardı.
Her şeyde bir umutsuzluk arardı
Dedim ya, her şeyde bir umutsuzluk aramak en doğal davranıştı onun için.
Hükümet iyi işler yapamaz, sonrakiler ayak uyduramaz, kimse
ilâç olamazdı devlet işine... Onun olumsuzluğuna itiraz ederdim:
- Abi niye bu kadar umutsuzsun, hiç mi iyiye giden bir
şey yok?
Onun cevabı uzun ve olumsuzluklarla dolu olurdu:
- Tabii ki, iyi işler de var. Ama herkes üç kağıtçı, düzenbaz,
kötü, çirkef ve yüzsüz. Kime nasıl güveneceksin, kiminle çalışacaksın, kime ne söyleyeceksin?
Uzun yıllardır yanında hiç işçi çalıştırmamış, iş için gelenleri de
sopayla kovalamış ender insanlardan biriydi. Benimle bile konuşurken, arada sırada gözümün içine bakar, fazla açık vermemeye
çalışırdı.
Son durakta otobüsten indiğimiz her gün sitem ederdi:
- Çayımı içmeye gel, boş vakitlerde niye uğramıyorsun?
Memleketten her yaz, kayısı getireceğini söylerdi… Kayısı zamanı geldiğinde, cevabı belliydi:
- Konu komşudan sana hiç bir şey kalmadı.
Ama gelecek yıl için umutlu konuşurdu, teselli edici sözler
söylerdi:
- İnşallah seneye kayısı kurusu getireceğim sana
Bir yaz günü vakit bulup, Osman Abi’nin bana daha önceki
zamanlarda tarif ettiği dükkanına gittim… Ara sokakların birinde, tarihi hanların içinde buldum onu. Beni görünce, her zamanki
davranışlarından daha farklı bir sevgiyle karşıladı.
İçeri geçtik.
Yerlerde çuvallara doldurulmuş mallar vardı…
Raflar ağzına kadar kazakla doluydu. Sadece kazak çeşitleri satıyordu. Birkaç model, hep birbirine benzeyen kazak türüydü gözüme çarpan...
Mağazanın içi, yaz olmasına rağmen sıcak değildi.
Bu eski hanlar, genelde hep serin oluyordu.
Duvarlar kalın olduğu için, buralarda güneş sıcaklığını hissettirmiyordu. Dışarı alev alev yanarken, içerisi sanki klimalıydı. Üstelik bu klima, insanı hasta etmiyordu.
Osman Abi, masasına geçip koltuğuna oturdu...
Ben de karşısında misafirler için ayrılmış sandalyelerden birine
oturdum. Kahve söyledi çay ocağından, bir kendine bir de bana:
- Biri normal, biri az şekerli.
Benimle konuşurken Osman Abi’nin gözü hep mağazanın
içindeki çuvalların üzerinde dolaşıyordu…
Bir taraftan da kapının önündeki tezgahını kontrol ediyordu.
Kulağı bende, gözleri ise sürekli malların üzerindeydi... Esrarengiz bir adam gibiydi Osman Abi.
Sanki anlattıkları anlatmadıklarının yanında bir hiçti. Bir şeyler
saklar gibiydi, çoğu şeyi zordan konuşuyor gibi bir havası vardı.
Kardeşleriyle pek arası yoktu Osman Abi’nin…
Onun gözünde aptal, cahil ve beceriksizdiler. Onların ortaklık
tekliflerine hiç olumlu yanaşmamış:
- Benden uzak durun kardeş kalalım, kötü olmayalım…
Ticaret, arkadaşlık ve kardeşlik duygularıyla olacak
iş değil. Prensipli olmak lazım, dürüst olmak gerekiyor.
Biz onunla konuşurken, koridor boyunca sıralanmış mağazaların önündeki insanlar, futbol muhabbeti yapıyorlardı. Sesleri kulaklarımıza kadar geliyordu. Bütün konuşmalarını rahatlıkla duyabiliyordum.
Osman Abi dışarda konuşanları işaret etti:
- Görüyor musun şunları?
- Neyi abi?
- Şu terbiyesizleri… Bu handa başka insan var mı yok mu,
umurlarında bile değil.
- Abi ben alışmışım bu seslere, duymamak lazım, her yer böyle…
Osman Abi kafa salladı.
Bir süre onun yanında oturduktan sonra, kalkıp Beyazıt’a gittim...
Son zamanlarda morali bozuktu
Osman Abi’yle yaklaşık üç yıldır tanışıyorduk. Otobüslerde gidegele ahbap olmuştuk. O da bir kere benim yanıma uğradı sonradan.
Morali bozuktu, konuşmaz olmuştu Osman Abi. Birkaç kez
sordum:
- Mesele nedir abi?
- İşlerim biraz bozuk.
- Satışlar mı düştü?
- Satışlar değil, mal verdiğim adamlardan paramı alamıyorum.
Çok titiz olmasına rağmen, güvendiği insanlara mal vermekte
bir sakınca görmemiş…
Gel zaman git zaman…
Alacakları çoğalmış ama kendi borçlarını da ödeyemez olmuş.
Osman Abi, bunalıma girmişti son zamanlarda...
Sıkıntılarını insanlarla pek paylaşmadığı için, kendi kardeşleri
bile durumu kavrayamamışlardı.
Sıkıntıda olduğunu söylemedi kimselere.
Bana bile derinden hiçbir şeyi anlatmaz, içine atıp kahrolurdu.
Apartmanın beşinci katından atlayıp intihar etmiş
Hayatın tüm beklenmeyen numaraları, istemesen de seni sıkıntıya sokar insanlar...
İstemesen de battığın büyük, bir o kadar da küçük dünyadır
bu... Borçlu olduğundan kaçamadığın, vicdanen rahatlayamadığın, bir dünya...
Sonra bunalım çeşitlerinin hepsini teker teker yaşarsın...
Bir ay sonra Osman Abi’nin apartmanın beşinci katından aşağı
atlayıp intihar ettiğini öğrendiğim. Bir saatte gittiğim o yol bana
bir dakikadan daha az gelmişti.
Bana anlattığı hadiselerin, kafamda tekrarını yapıyordum.
Son zamanlarda sıkıntıda olduğunu kimselere söylemediğini
biliyordum…
En samimi olduğu yakın akrabalarından birkaç kişi vardı.
Onlara da anlatmamış, içine düştüğü sıkıntıları.
Osman Abi’nin sıkça tekrarladığı sözleri hatırlıyorum:
- Çalışmak lâzım, uğraş vermek lâzım, prensipli olmak
lâzım, dürüst olmak lâzım.
Elimle gömmüş gibi buldum yerini
Yakın tanıdıklarından Osman Abi’nin mezarının yerini öğrendim… Bir pazar sabahı kalkıp ziyaretine gittim.
Girişteki mezarlık görevlilerinden tam olarak nerede yattığını
öğrendim. Elimle gömmüş gibi buldum yerini. Ailesi mezar taşını
hemen yaptırmıştı.
Doğum tarihi: 1964, ölüm tarihi: 2004 ve El-Fatiha.
Bir müddet başında durdum.
Onunla konuşuyor gibiydim, Osman Abi’yi çok rahatlamış buldum. Eskisi gibi çalışmaktan, disiplinden bahsetmiyordu. Sanki
bana sesleniyordu:
- Boş ver dünyayı, sen de gelsene.
Toprağı bolcaydı ama rahat mıydı?
Bilemiyorum.
Sırtıma güneş vurduğu halde, kafam buz gibiydi.
Pazar günü olduğu için mezarlıkların içinde, ziyarete gelen insanlar dolaşıyordu. Taşların başında oturup ağlayanlar, çiçekleri
sulayanlar, dua edenler çokçaydı.
Dolmuştu mezarlık.
Sanki şehirde herkes ölmüş de buraya yatmış...
Ana yola çıkıp, mezarlığın kapısına doğru yürümeye başladım.
Sanki Osman Abi’nin sesini duyuyordum:
- Boş ver dünyayı, sen de gelsene.
6 Yorum
Ali batu
19 Mayis 2021Kaan
21 Mayis 2021Berke
21 Mayis 2021Berke
21 Mayis 2021Sinan
22 Mayis 2021Leyla guven
26 Mayis 2021